Eşimle beni annemle tanışmıştı, hoş karşılandığımız birbirimizden ama hemen evlenmeyi bırakmıştım. Annem sürekli baskı yaptı, iyi çocuk efendisi daha yakışıklı ne olabilir, bize yakın ev bölüştürücü boyutları sürekli görüşürüz dert etme dedi. Bi şekilde babam da dahil olmak üzere hepimizi ikna ederek evlendik. Eşimin bana iyi bir şekilde saklaması ne kurtaracağı ama kaybedilen bilgilerim, içime sinmeyen şeyler vardı, Annem bana sıkı sıkı hemen çocuk yapma daha erken diyip yapacakları, arkadaşlarda zaten biliniyordu. Annem neredeyse hergun ya kendisi geliyor, yada bizi çalıyor, içerdeyken kırgınsın annen ayıp diyordu. İlk başlarda isteyerek kalmıştım ama artık iyice sıkılmıştım. Eşimle hiç yalnız kalamadık, doğumgünümde kavuşmakla bana çok güzel bir kişi vardı, çok mutlu oldum ertesi gün hemen anneme gösterdim ama hiç beğenmedi, ne gerek vardı masraf etmeye şimdi dedi, ne alaka anne doğumgünü hatırası olmak istedimiş alevlendim dedim. Bir süre sonra Annem bahçeye doğru sistem telefonla konuşmaya başladı ne konustugunu duyabiliyor ama kavga ediyordu, ben doğru nokta gideyim dedim beni hücrenin kapalı telefonuna bisey sormadım.
Hafta sonu arkadaşımın düğünü vardı oraya gitmek istediğimi söyledim eşime, sen git ben gelmeyecegim dedi, şaşırdım tek başıma mı göndereceksin beni dedim, işler çok yordu evde dinleyeceğim dedi. Çok bozuldum ama çaresizce tamam dedim. Anneme anlattım sessiz kaldı, senle gidelim anne dedim, ben gelemem kalabalığı başım götürmüyor dedi. Tek başıma gittim düğüne, kafam öyle dalgın ki son zamanlarda meğer düğün bir hafta sonraymiş ben yanlış okumuşum davetiyeyi. Atladım taksiye geri geldim. Eşim evde dinleniyor diye Zile basmadım anahtarımla açtım kapıyı eve girdiğimde gördüğüm manzara.. Devamını okumak için diğer sayfaya gecebilirisniz.
Eve girdiğimde gördüğüm manzara…
Salona adımımı attığımda, içimde tuhaf bir ürperti oldu. Kapı hafif aralıktı. Perdeler kapalı, içerisi loştu. Derin bir nefes aldım ve yavaşça içeri girdim.
Ve sonra onu gördüm.
Eşim koltukta oturmuş, annem karşısında… İkisi de sessiz, mahzun. Aralarında bir gerginlik olduğu belliydi. Eşim başını öne eğmiş, annem ellerini sıkıca birbirine kenetlemiş… İkisi de benim geldiğimi fark etmemiş gibiydi.
Bir an ürktüm. Gözlerim anneme kaydı.
“Anne, ne oldu? Bir şey mi var?”
İkisi de irkildi.
Eşim ayağa kalktı, eliyle başını ovuşturdu, “Sen erken dönmedin mi hayatım?” dedi, sesi yorgundu ama sakindi.
“Yanlış günü okumuşum. Düğün haftaya. Taksiden indim, zile basmayayım dedim, uyuyorsundur diye…”
Annemin gözleri dolmuştu. Hemen yanına gittim.
“Anne, neyin var?”
Başını iki yana salladı, zorla gülümsedi ama gülümsemesi gözlerinden taşmıyordu.
“Biraz başım ağrıyor kızım, o kadar… Dışarıda biraz üşüttüm galiba.”
Eşime döndüm, o da başını onaylar gibi salladı ama ben hissediyordum… Bir şey olmuştu. Ama ne?
O an anlamadım.
Annem toparlandı, kalktı. “Ben gideyim artık, yarın konuşuruz,” dedi. Eşimle göz göze geldi. Aralarında sessiz bir anlaşma var gibiydi. Kapıya kadar geçirdim annemi.
“Gerçekten iyi misin?”
“İyiyim kızım, sen kafanı yorma.”
O gittikten sonra eşimin yanına oturdum. Elini tuttum.
“Bir şey oldu. Bana anlatmayacak mısın?”
Derin bir nefes aldı. Birkaç saniye sustu, sonra başını kaldırıp gözümün içine baktı.
“Annenle konuştuk. Bir şeyler seni huzursuz ediyor, farkındayım. Özellikle annenle ilgili… Sanki bana karşı bir şeylerin var gibi hissediyorsun. Haklısın, ben de fark ettim bunu.”
Yutkundum. Gözlerim doldu ama ses etmedim.
“Ben anneni kırmak istemiyorum ama… Hayatımızın içine çok karışıyor. Seninle baş başa zaman geçiremiyoruz. Doğum gününde yüzük aldım sana, hediye etmek istedim içimden geldi. Ama annenin tepkisi… Açıkçası beni üzdü.”
İçimden bir sızı geçti. O da benim hissettiklerimi hissediyormuş.
“Ben annemi çok seviyorum ama bazen… Bilmiyorum… Sanki beni hâlâ çocuksun gibi görüyor. Bizi değil, beni düşünüyor gibi. Ama sen haklısın. Evliyiz artık. Hayatımıza karışılmaması gerek.”
Eşim gülümsedi, elimi sıktı. “Seninle baş başa bir tatil yapalım mı? Telefonları kapatalım, sadece ikimiz? Her şeyi yeniden, birlikte düşünelim.”
Gözlerim doldu, sarıldım ona. İlk defa gerçekten ikimiz bir karar veriyorduk.
İki gün sonra küçük bir sahil kasabasına gittik. Telefonlarımızı kapadık. Sadece biz vardık, bir de denizin sesi. Gündüz deniz, akşam yürüyüş, geceleri uzun sohbetler…
Bir akşam eşimle sahilde yürürken bir şey fark ettim. Onu ilk gördüğümde hissettiklerimi… o sıcaklığı, güveni… hepsini yeniden hissediyordum. Ama daha da derin bir şey vardı şimdi: Paylaşılmışlık.
O an karar verdim.
“Ben anne olmayı istiyorum artık,” dedim.
Eşim durdu, gözlerime baktı. Sonra gülümsedi. “Ben de… Ama sadece seni hazır hissettiğinde.”
Döndüğümüzde ilk işim anneme gitmek oldu.
Evde yalnızdı. Yavaşça yanına oturdum.
“Anne… Biz artık hayatımızı biraz daha kendi kararlarımızla yaşamak istiyoruz. Seni seviyorum, senin varlığın bizim için önemli ama… Biz evliyiz artık. Ben de eşimle birlikte büyümek, kararlar almak istiyorum.”
Annem başını öne eğdi. Bir şeyler diyecek sandım, sustu. Sonra hafifçe başını salladı.
“Ben… Ben seni yalnız bırakmak istememiştim. Yanlış yaptım belki de… Özür dilerim.”
O an anladım. Annem beni kontrol etmeye değil, korumaya çalışmıştı. Ama artık büyümüştüm.
Onu sıkıca sarıldım.
—
Bir yıl sonra…
Oğlumuzu kucağımıza aldık.
Eşim gözlerimin içine bakıp, “İyi ki… o gün kapıyı açtın,” dedi.
Ben de fısıldadım: “İyi ki annem seni tanıştırmış…”
Her şeyin sebebi vardı.
Annem artık bize uzak değil ama aramıza da girmiyor. Bizi izliyor uzaktan, sevgiyle. O da öğrendi artık… Sevgi bazen biraz geri çekilmeyi de bilmeyi gerektiriyor.
Ve biz… Biz her şeyin sonunda, daha güçlü bir “biz” olduk.