Onu tanıdığımda dünyam değişmişti. İlk kez böylesine derin bir aşkı yaşıyordum. Bütün kötü huylarını bırakmış gibi görünüyordu, bana hep daha iyi biri olduğunu hissettiriyordu. Günlerimiz dolu dolu geçiyor, birbirimizden hiç ayrılmıyorduk.
Ama bir şey vardı… O çok kıskançtı. Kendi ailesinden, hatta selam veren arkadaşlarımdan bile beni kıskanırdı. Bazen bu yüzden büyük kavgalarımız olurdu. Ben de ondan geri kalmazdım; eski eşiyle konuşmak zorunda kaldığında deliye dönerdim, konuşma bitene kadar başında dikilirdim.
Her gün bana çiçekler, küçük sürprizler yapardı. “Seni sevmelere doyamıyorum,” derdi. Kendimi dünyanın en mutlu kadını gibi hissediyordum. İş için başka şehirlere gitmesi gerekirdi ama çoğu zaman ben de onunla giderdim.
Bu defa İzmir’e gidecekti. İlk kez bana birlikte gelmemi teklif etmedi. Bu bana çok tuhaf geldi. İçim sıkılsa da belli etmedim. Hazırlandığında, tam çıkarken bana “Aşkım, sen de gelmek ister miydin?” dedi. Bu söz beni daha da şüphelendirdi.
“Yok canım, İzmir çok sıcak olur şimdi, keyfim de yok,” dedim.
“Tamam o zaman, sen dinlen, keyfine bak. Beni çok özle,” diyerek öpüp gitti.
Ama içim hiç rahat değildi. Araştırıp uzun uğraşlardan sonra İzmir’de deniz kenarında bir villa kiraladığını öğrendim. Onun aklına bile gelmezdi benim peşinden geleceğim. Birkaç saat içinde uçağa atlayıp İzmir’e gittim. Araba kiraladım, o adrese doğru yol aldım.
Kapının zilini çaldığımda elim ayağım titriyordu. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Kapı yavaşça açıldı… Ve ben hayatımın en büyük şo..kunu yaşadım…
Kapının zilini çaldım, elim ayağım titriyordu. İçeriden hafif bir ses duydum, sanki birileri fısıldaşıyordu. Kalbim yerinden çıkacak gibiydi. “Burada biri var!” dedim içimden. Bir kez daha zile bastım, cevap gelmedi. Telefonunu aradım, açmadı. Gözlerimden yaşlar süzüldü, nefesim kesildi. Tam o sırada bahçeden yaşlı bir komşu seslendi: — Kızım, sabahtan beri tek başına içeride. Kimse gelmedi buraya. Bir an duraksadım. İçimdeki şüpheyle tekrar kapıya vururken, pencereye yaklaştım. Perdeden içeri sızan ışıktan onu gördüm. Tek başına koltuğa uzanmıştı, elinde kitap vardı. Yanında telefon duruyordu, sessize almıştı. O an neye uğradığımı şaşırdım. Birden kapı açıldı, karşımdaydı. Gözleri şaşkınlıkla bana bakıyordu. — Sen… burada ne yapıyorsun? dedi. Titreyerek sordum: — Beni neden çağırmadın? Neden gizledin? Bir an sustu, derin bir nefes aldı. — Aşkım, senden gizlediğim hiçbir şey yok. Bazen yalnız kalmaya ihtiyacım oluyor.
Sadece sessizce düşünmek, kafamı dinlemek için… Ama biliyorum, söylesem inanmazdın. Çünkü birbirimizi fazla kıskanıyoruz. Sözleri içime işledi. Yavaşça gözlerimden yaşlar süzüldü. O ise ellerimi tuttu, gözlerimin içine baktı. — Seni seviyorum. Senden başka kimsem yok, dedi. O an bütün şüphelerim dağıldı. Sadece sarıldım ona, denizden gelen rüzgâr yüzümüze çarparken, kalbimin derinliklerinde şunu anladım: bazen sevmek, güvenmeyi öğrenmekten geçiyordu.