Damat bir kahkaha daha attıktan sonra babamın sözleri adeta tokat gibi yüzüne çarptı. Ortalık bir anda sessizleşti. Çalgıcıların sazı bile yarım kaldı. Herkesin gözü bizdeydi. Babamın kararlı tavrı karşısında damadın keyfi kaçtı ama hâlâ pişkin bir sırıtışı vardı. Tam o sırada, herkesin şaşkın bakışları arasında yanıma geldi. Elini uzattı, yüzüme bakmaya çalıştı. Ama ben gözlerimi ondan kaçırıyordum. Dudakları titredi, sonra kimsenin beklemediği bir şey yaptı. Yavaşça dizlerinin üstüne çöktü. Gözlerindeki gurur yerini telaşa ve pişmanlığa bırakmıştı. Sesinde daha önce hiç duymadığım bir kırılganlık vardı: “Ben… ben şaka yapmak istedim. Herkes gülsün, eğlensin diye… Ama seni incittiğimi şimdi fark ettim. Affet beni.” Kalabalığın içinden mırıldanmalar yükseldi. Bazıları damadın pişkinliğini kınarken, bazıları “gençtir, hata yapar” diye mırıldandı. Ama babam hâlâ sarsılmaz bir kaya gibi ayakta duruyordu. Bana dönüp fısıldadı: “Karar senin kızım. Benim için artık güven diye bir şey kalmadı. Ama senin kalbinde varsa, söyle.” O an içimde büyük bir fırtına koptu.