Nizamiyenin önünde, Fatma Nine’nin yorgun bacakları titriyordu ama yüzünde umut dolu bir gülümseme vardı. Tam o sırada Binbaşı Kerem Yalçın, karargahın ana kapısında yaşlı kadını fark etti. Üniformasının kusursuzluğuna gölge düşüren bu manzaraya öfkeyle baktı.
“Burası yol geçen hanı mı? Derhal uzaklaştırın şunu buradan!” diye bağırdı. Nöbetçi askerler, Assubay Murat ve Onbaşı Erhan, kadının çaresizliğini gördü ama emir emirdi. Murat, “Hanım teyzemiz Ali Karaca’nın ninesiymiş, günü karıştırmış,” dedi ama Binbaşı Kerem dinlemedi.
Fatma Nine, kutularını uzattı: “Oğlum, çok uzak yoldan geldim. Bari şu yemekleri torunuma verin…” Kutunun kapağını açınca, yaprak sarmasının ve güvecin kokusu havaya yayıldı. Binbaşı Kerem, kutuyu kadının elinden kaptı ve yere fırlattı. Sonra postalıyla yemeklerin üzerine bastı.
Fatma Nine’nin gözünden bir damla yaş düştü. Titreyen elleriyle eski tuşlu telefonunu çıkardı, bir tuşa bastı. Ankara’daki Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hakan Gürsoy’un sesi duyuldu: “Anne, bir şey mi oldu?” Fatma Nine hıçkırıklarla anlatmaya çalıştı: “Oğlum, bir subay yemeklerimi yere attı, postallarıyla ezdi.”
Binbaşı Kerem, kadının telefonla konuştuğunu fark edince telefonu yere çaldı. Konuşma kesildi.
3. Bölüm: Tek Telefon, Büyük Fırtına
Ankara’daki makam odasında Orgeneral Hakan Gürsoy, annesinin hıçkırıklarını duyunca çelik gibi sertleşti. “Helikopteri hazırlayın. Rota: Hakkari Kartal Yuvası Tugayı!” emrini verdi. Karargah bir anda arı kovanına döndü.
Kartal Yuvası Tugayı’nda ise hayat olağan akışındaydı. Binbaşı Kerem, yaşlı kadını kovduktan sonra odasına dönmüştü. Tugay Komutanlığı’na acil kodlu mesaj ulaştı: “Genelkurmay Başkanı 20 dakika içinde birliğe ani teftişe geliyor.” Tüm personel acil toplanma emriyle tören alanına koştu.
Siyah Skorski helikopter gökyüzünde alçaldı. Orgeneral Hakan Gürsoy, tören alanına indi. Yüzünde hiçbir duygu yoktu; sadece varlığı bile herkesi titretmeye yetiyordu.
4. Bölüm: Diz Çöken General
Orgeneral Gürsoy, tören alanında en mütevazı noktaya, Nizamiye’ye yürüdü. Yerde, paçavralar içinde bir yaşlı kadın ve çamura bulanmış yemekler vardı. Komutan, annesinin önünde diz çöktü, ellerini avuçladı: “Anne, geciktim. Affet beni.”
Yüzlerce asker gözlerine inanamadı. Binbaşı Kerem’in kalbi topuklarında atıyordu. Bir anda yaptığı hatanın büyüklüğünü kavradı. Orgeneral Gürsoy, çamurlu yemek kaplarını yerden topladı, Binbaşı Kerem’in karşısına dikildi.
“Bunun ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. “Yemek, komutanım,” dedi Kerem titreyerek. “Yanlış. Bir Türk anasının yüreğidir. Sen, o kutsal değerlerin üzerine bastın.”
Orgeneralin azarlaması bir gök gürültüsü gibi yankılandı. Kerem’in apoletlerini kendi elleriyle sökmesini emretti. Kerem, titreyen elleriyle rütbesini söktü, tozun toprağın içine gömdü. Askeri hayatı sona ermişti.
5. Bölüm: Birliğin Yeniden Doğuşu
Kerem inzibatlar tarafından götürüldü. Orgeneral Gürsoy, annesi ve yeğeninin dinlenmesi için en temiz misafir odasını hazırlattı. Fatma Nine, yemeğinin kalanını Ali’ye ikram etti. “Kuzum, şimdilik bununla idare et,” dedi.
Orgeneral Gürsoy, subaylara seslendi: “Bizim korumamız gereken, sınırın ötesindeki düşman değil, anaların yüreğidir. Asker milletin hizmetinde en alçakta fedakarlık edendir. Bugünü bir ders olarak kabul edin. Halka hizmet anlayışınızı kökünden gözden geçirin.”
Albay Demir, birliğin tüm subay ve asubaylarını tören alanında topladı. “Bugün hepimiz için bir utanç günüdür,” dedi. “Nizamiye’de nöbetçi askerler, misafirleri kendi ana babasını karşılıyormuş gibi davranacaktır. Hafta sonları aile ile asker ocağında bir gün olacak. Şehit ailelerini, yaşlıları ziyaret edeceğiz.”
6. Bölüm: Kibirden Affa
Kerem Yalçın, hücresinde öfke ve inkarla doluydu. Ama zamanla, çiğnediği yemeklerin ve yaşlı kadının yüzünün kabusu oldu. Bir gece, annesinin tren garında ona verdiği yemek torbasını hatırladı. Utanmış, torbayı çöpe atmıştı. Rüyasında Fatma Nine’nin yüzüyle annesinin yüzü üst üste bindi.
Soruşturma başladığında, Kerem tüm suçlamaları kabul etti. Gözyaşlarıyla başını masaya gömdü. Fatma Nine, Albay Demir’den Kerem’le görüşmek istediğini rica etti. Orgeneral Gürsoy izin verdi.
Fatma Nine, bir tepsi yemekle Kerem’in hücresine gitti. “Bir şey yiyip içebiliyor musun evlat?” diye sordu. Kerem, “Ben sizin yemeğinizi yemeye hakkım yok,” dedi. Fatma Nine, “Suç nefret edilecek bir şeydir ama insan nefret edilecek bir şey değildir. Sen de bir ananın kuzususun. Kendin için değilse bile seni doğuran anan baban için ye, yaşa ve bir daha kimseyi ağlatma.”
Kerem, gözyaşlarıyla pilavdan bir lokma aldı. O yemeğin tadı yoktu ama hayatında yediği en ağır ve aynı zamanda en sıcak yemekti.
7. Bölüm: Bir Yıl Sonra
Bir yıl sonra, Kartal Yuvası Tugayı’nın Nizamiyesi’nde manzara tamamen değişmişti. Nöbetçi asker, yaşlı bir çifti sıcak bir çay ile karşıladı. Ali, birliğin sembolü haline gelmiş aile bekleme salonunu gururla izledi.
Fatma Nine, Ege’de domates toplarken bir mektup aldı. Gönderen: Mahkum Kerem Yalçın. Mektubunda, “Hayatımın geri kalanını alnımın teriyle dürüstçe yaşayacağıma yemin ederim,” diyordu. Fatma Nine, parayı geri gönderdi; “Yemeğini eksik etme, anana da iyi bak,” diye yazdırdı.
Genelkurmay’da Orgeneral Gürsoy, annesi ve yeğeninin fotoğrafına bakıyordu. Kartal Yuvası Tugayı, halkla ilişkilerde örnek birlik seçilmişti. Annenin yaprak sarması vakasından çıkarılan dersler tüm orduya yaygınlaştırılıyordu.
Ali’nin terhis günü geldiğinde, Fatma Nine yine uzun yolu aşıp onu karşılamaya geldi. Bu kez gözyaşı ve acı değil, sevgi ve minnet vardı. Ali, ninesinin sepetini kendi eline aldı; roller değişmişti, artık yükü taşıma sırası ondaydı.
8. Bölüm: Sonsuz Ders
Fatma Nine ve Ali, Hakkari’nin dağlarının ardında yola koyuldular. O gün başlayan hikaye mutlu bir sona ulaşmıştı. Bir ananın yüreğinden çıkan ses, birliği değiştirmiş, bir ruhu kurtarmış ve bir genci olgunlaştırmıştı.
Bu hikaye, üniformanın ardındaki insanı, rütbenin üzerindeki vicdanı ve bir ananın sevgisinin neleri değiştirebileceğini anlatıyor.