Ellie bütün gece uyanık kaldı, alnını ıslak bezlerle serinletti.
Caleb sessizce izliyordu, bakışları yumuşamıştı.
Mia iyileştiğinde, Ellie’ye ilk kez sarılıp fısıldadı: “Teşekkür ederim.” Ellie’nin yüreği sevinçle doldu. Ben de ona ulaşmaya ve hikaye okumak istemeye başladı. Ellie, ilk kez, az da olsa, ait olduğunu hissetti.
Dağlara farklı bakmaya başladı. Yüksek çam ağaçları, temiz hava, sessizlik.
Kendine has bir güzelliği vardı.
Zihnini boşaltmak için her gün yürüyüşe çıkıp patikaları keşfetmeye başladı.
Egzersiz zordu ama ona güç verdi, kıyafetlerinin daha bol geldiğini ve adımlarının daha hafif olduğunu fark etti.
Bir zamanlar onu korkutan dağlar, artık onun sığınağı haline geliyordu.
Yavaş yavaş Caleb da açılmaya başladı.
Akşam yemeğinde, doğum sırasında ölen eşi Sarah’ın hikayelerini anlattı.
Ellie, babasının kaybından dolayı yüreği sızlayarak dinledi ve kendi acısını paylaştı: babasının zulmü, kilosuyla mücadelesi.
 
İlk kez birlikte güldüler. Ellie, Caleb’in korktuğu o soğuk adam olmadığını, kendi acılarını taşıyan biri olduğunu fark etti.