İKİ DİLENCİ İKİZ KIZ

Kemal, şirketin büyük kısmını kızları adına vakfa bağışladı. Artık önceliği aileydi. Bodrum’da birlikte denize girdiler, bisiklet sürdüler, ödev yaptılar. Mira’nın mezarını ziyaret etmek artık bir acı değil, sevgi ritüeliydi. Selin, “Baba yemek pişiremiyor ama öğreniyor,” dedi. Zeynep, “Baba matematik ödevime yardım etti,” diye ekledi. Kemal, kızlarının Mira ile konuşmalarını izlerken, Mira’nın hayalini yaşattığını hissetti.

Bir yıl sonra, Kemal artık sadece iş adamı değil, gerçek bir babaydı. Kızlarının odasında masal okuyor, piyano derslerine, okul gösterilerine katılıyordu. Zeynep ve Selin, onun yanında huzurluydu. Mira’nın en büyük dileği, çocuklarının sevgiyle büyümesiydi. Kemal, her gece Mira’nın son mektubunu okuyarak, “Buldum Mira ve seviyorum her gün,” diyordu.

Ev artık gerçek bir yuva olmuştu. Duvarlarda çocukların resimleri, mutfakta yemek kokusu, salonda kahkaha sesi eksik olmuyordu. Kemal, bir zamanlar soğuk ve acımasız bir iş adamıyken, şimdi ikinci kimliği olan babalığı her şeyin önüne koymuştu. Zeynep, günlüğüne “Bugün olanlar özel değil, sadece mutlu şeyler,” diye yazıyordu. Kemal, Mira’nın istediği gibi, özel olmayan mutlu günlerin değerini anlamıştı.

Sonunda, Mira’nın mezarı başında Selin ve Zeynep, “Biz gerçek aileyiz değil mi?” diye sordular. Kemal gülümseyerek “Evet, biz hep aileydik. Sadece birbirimizi bulmak biraz zaman aldı,” dedi. Zeynep, “Şimdi Demir ailesiyiz,” diyerek arka koltuktan ekledi. Artık yasal belgeler değil, sevgiyle bağlı gerçek bir aileydiler.

O gece Kemal, Mira’nın son mektubunu bir kez daha okudu. “Bir şey olursa çocuklarımızı bul. Onları sev.” Kemal gözlerini kapatıp fısıldadı: “Buldum Mira. Ve her gün seviyorum.” Artık acının hikayesi, kurtuluşun ve sevginin hikayesine dönüşmüştü. Mira’nın son arzusu gerçekleşmişti. Kemal, Selin ve Zeynep, sonunda mükemmel aile olmuşlardı.
Reklamlar