Bir gece, mezarlık yakınındaki bir parkta, Mira’nın fotoğrafının olduğu küçük kolyeyi buldu. Kızları annelerinin hatırasına sarılmış, hayatta kalmaya çalışıyordu. Kemal, hayatındaki tüm başarıların ve servetin, şimdiye kadar kaçırdığı gerçek sevgi ve aile yanında hiçbir anlamı olmadığını anladı.
Kızlarıyla ilk buluşmasında Selin utangaç, Zeynep ise meydan okuyan bir bakışla sordu: “Annemiz öldüğünde neredeydiniz?” Kemal, ilk kez dürüst oldu: “Sizin varlığınızdan haberim yoktu. Çok meşguldüm, bu benim hatamdı.” Zeynep güvenmek istemiyordu, Selin ise umut doluydu. Kemal, onları evine davet etti. Zeynep “Beğenmezsek gidebilir miyiz?” diye sordu. Kemal, “Evet, istediğiniz zaman,” dedi. İlk kez kontrolü bırakıp gerçek bir baba olmayı seçti.
Nişantaşı’ndaki lüks ev, ikizler için bambaşka bir dünyaydı. Zeynep ve Selin, birlikte yatmak istediler. Kemal, onlara menemen yapmayı öğretti. Mutfakta birlikte güldüler, tartıştılar, barıştılar. Kemal, bu çocukların çok çabuk büyüdüğünü ve kendi başlarına hayatta kalmak zorunda kaldıklarını fark etti. İlk kez baba olmanın, para ve güçten daha önemli olduğunu hissetti.