Bu akşam saat 23.45'te, 7'de devam eden masa onu bekliyor gibi dikkat çekti. Adam yalnız oturuyordu. Salonun köşesinde avizenin ışığının loşlaştığı, gölgeye teslim olduğu bir yerde belki 45 yaşlarında, şakaklarında griye dönüşen saçlar, zarif bir takım elbise, terzi işi, omuzların mükemmel uyku ve kol uçlarının hassas bitişinde belli oluyordu. Koyu mavi ipek kravat, el yapımı ayakkabılar, loşlukta bile tamamen kahverengi deri.
Sol bileğinde İsviçre yapımı mekanik saat. Muhtemelen onun yıllık maaşından daha pahalıydı ama tuhaf olanın zenginliği yoktu. İstanbul zengin insanlar doluydu. Başka bir şeydi. Duruşu sert oturuyordu. Sanki her kas gerilmiş kaçmaya hazırdı. Gözleri koyu, derinlere gömülü, düzenli aralıklarla salon tarıyordu. Ana kapı, mutfak çıkışı, bakım bölümleri. Adamın bakışları hiçbir yerde birkaç saniyeden fazla durmuyordu. Bakmadan gözlemliyordu ve eli vardı. Sağ el masada. Deri eldivene gizlenmiş. Siyah, kaliteli, yumuşak, cilalanmış deriden.