Ama o benim oğlum değildi.
O, benimle tanışmadan önce yaşadığı bir ilişkinin, kimseyle paylaşmadığı bir aşk hikayesinin çocuğuydu. Tek başına, partnersiz geçirdiği bir hamilelik.
26 yaşında onunla evlendiğimde, ona hayrandım; tek başına bir çocuk yetiştirmiş güçlü bir kadındı.
Kendi kendime, "Onu ve çocuğunu da kabul ediyorum." dedim.
Ama gönülden doğmayan aşk... asla sürmez.
Çocuğa sevgiden değil, görev bilinciyle baktım.
Ve karım öldüğünde, her şey dağıldı.
Beni hiçbir şey alıkoyamadı.
Onu artık hayatımda tutmam için hiçbir sebep yoktu.
Her zaman sessiz, saygılı ama mesafeliydi.
İçten içe onu hiç sevmediğimi biliyordum.
Annesinin cenazesinden bir ay sonra ona,
"Git buradan. Yaşasan da ölsen de umurumda değil." dedim.
Ağlayacağını sandım. Yalvaracağını sandım.